
Sosyal medya, Emevi Camii’nde verilen pozlarla dolmaya başladı. Geçtiğimiz hafta, görsel ve sosyal medyada yayınlanan, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camii’nde namaz kıldığına dair haber ve görüntüleri, bazı “gazeteci” ve kurum temsilcilerinin Emevi Camii içinde “namaz kılarken” “bakmıyormuş gibi” çekilen ve sosyal medya hesaplarında yayınlanan fotoğrafları izledi. Yazının odak noktası Emevi Camii ve içerden yayınlanan “medyatik” fotoğraflar, ancak çok çok kısa bir özetle döneceğiz buraya…
2012 yılında Recep T. Erdoğan’ın “Emevi Camii’nde namaz kılacağız” sözü, Suriye savaşının en büyük dinsel ve ideolojik sloganıydı. 2011 yılındaki ayaklanmayla başlayan savaşta, Esat yönetimi ilk zamanlar büyük toprak kayıpları yaşasa da sonradan bir çok yeri geri aldı ve uzun yıllara yayılan bir “yenişememe” durumu ortaya çıktı. Bu uzun yıllar, milyonlarca Suriyelinin mülteci olduğu, yüz binlercesinin hayatını kaybettiği yıllardı. Nihayetinde geçtiğimiz haftalarda Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) adlı örgütler eliyle başlatılan taarruz bir kaç günde önce Halep’in, sonrasında da neredeyse sessiz sedasız Şam’ın düşmesi, Esat’ın kaçması ve Suriye yönetiminin HTŞ kontrolüne geçmesiyle sonuçlandı. Sırtını halkın öz gücüne ve halkın öz örgütlülüğüne dayamayan çürümüş bir iktidarın (-ki iktidar olma hali çürümenin başlangıç noktasıdır) başka bir sonuçla karşılaşmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak çözülen Esat diktatörlüğü ile birlikte Ortadoğu’daki Direniş Cephesi’nin de çok büyük bir mevzi – mekan kaybettiği, büyük bir moral yıkım yaşadığı da ayrı bir gerçek. HTŞ yönetiminin Filistinli direniş örgütlerine Suriye’yi terk etme çağrısı yapması ve İsrail, Suriye’nin tüm askeri kapasitesini yerle bir ederken HTŞ’nin Filistin Halk Kurutuş Cephesi – Genel Komutanlık (FHKC-GK) kampına silahlı saldırı düzenlemesi neyle karşı karşıya olduğumuzu ziyadesiyle gözler önüne seriyor aslında… Bu anlamda bizi asıl ilgilendiren de emperyalizme ve Siyonizme karşı Direniş Cephesi’nin yaşadığı bu kayıp diyerek konumuza; Emevi Camii ve verilen pozlara dönelim.
Her şeyden önce bugün Emevi Camii olarak anılan yapının değil Emeviler, Müslümanlar ve hatta Hristiyanlık dahi yer yüzünde yokken orada olduğunu hatırlamak faydalı olabilir. Emevi Camii’nin ana binası milattan, yani İsa Peygamberin doğumundan önce, -64’te bir pagan inanç merkezi olarak inşaa ediliyor. Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte M.S. 391’de Roma İmparatoru tarafından kliseye, 635’te Şam’ın Müslüman Arapların eline geçmesiyle kısmen Camiye dönüştürülüyor. Kısmen diyoruz çünkü bu tarihten sonra on yıllar boyunca aynı anda hem Kilise hem de Camii olarak ibadete açık tutuluyor. Daha sonrasında ise Muaviye ve Yezid’in 6 kuşak torunu 1. Velid tarafından yapılan imar ve eklemelerle önemli oranda bugünkü halini alıyor. Devam eden süreçlerde Abbasilerin, Selçukluların, Eyyubilerin ve Osmanlıların imar ve katkıları da var.
Emevi Camii sadece bu tarihi birikim değil, dini önemi bakımından da büyük anlamlar taşımaktadır; Hristiyan azizi Vaftizci Yahya ve Selahattin Eyyubi’nin türbesi ile Yezit tarafından Kerbela’da katledilen İmam Hüseyin’in sergilenmek üzere getirilen başı da buradadır.
Böylesine çağlar ötesi ve bir çok din ve mezhep açısından böylesine önemli bir yapı ve ibadethane “Alevi Esat’a!” karşı mücahitler tarafından kazanılan zaferin simgesi gibi gösterilmeye çalışılıyor. Esasen Muaviye ve oğlu Yezid döneminde de burası Ali’ye ve Ehl-i Beyte hakaret etmenin merkezi olarak kullanılmış, İmam Hüseyin’in kesik başı uzun süre burada sergilenmişti. İşte şimdi, Emevi Camii’nin o yönü ön plana çıkarılmaya, mezhepsel bölünme ve çatışmanın merkezine taşınmaya çalışılıyor. Bu anlamda, bilinmeli ki, Emevi Camii içerisinden yayınlanan namaz fotoğrafları, basit bir din tüccarlığının, sosyal medya fenomenliğinin dışa vurumu değildir. Bu, Kur’an yapraklarının mızrak uçlarına eklenmesi gibi Ehl-i Beyte karşı ayaklanmış Kureyş bezirganlarının çizgisinin sahiplenilmesi, o çizginin namazın arkasına saklanmasıdır; koluna gamalı haç takamayan günümüz Nazilerinin, Berlin Olimpiyat Stadyumuna sahip çıkıyormuş gibi rol kesmesidir. Sanki Emevi Camii düne kadar ibadete kapalıymış gibi milyonlarca inananın aldatılması, Ali’ye ve Alevilere karşı nefretin ve yok etme arzusunun bu simgeleştirmeyle dile getirilmesi, bu yönüyle de mezhep çatışmasının körüklenmesi ve Siyonizmin sürdürdüğü soykırımın ve emperyalizmin işgalinin perdelenmesidir. Emevi Camii’nin temsil ettiği tarihi ve dini önemin, dinci faşizm eliyle tek bir simgeye hapsedilmesi; Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’de Sunni, Şii, Hristiyan ve komünistler eliyle yürütülen direniş ekseninin dağıtılmak istenmesidir.
Bu pencereden baktığımızda Emevi Camii’nden namaz “şovları”nın “like” düşkünlüğünden değil, Siyonizme siper olacak ideolojik bir tercihten kaynaklandığı görülecektir. Yukarıda da değindiğimiz üzere Suriye’nin her yanı İsrail bombaları ile yerle bir edilirken ağzından tek kelime çıkmayan Türkiye ve Suriye hükümet sözcülerinin, namaz görüntüleriyle yaratılan gürültü içerisinde Siyonizme sessizlikleri örtülmektedir. Bu, meselenin sadece bir yönüdür. Diğer yönü ise Emevi Camii üzerinden körüklenen mezhep ayrılığı ve çatışma potansiyeli ile Ortadoğu’daki Anti-emperyalist ve Anti-Siyonist direniş cephesinin beli kırılmak istenmekte, bir daha bir araya gelmemek üzere dağıtılması amaçlanmaktadır. Siyonist devlet sözcüsü Netanyahu’nun açıklamaları da bu tezi ziyadesiyle doğrulamaktadır.
Neticede Ortadoğu’da bir süreç kapandı ve yeni bir pencere açıldı. Emperyalizmin ve siyonizmin büyük bir hamle yaptığı ve mevzi kazandığı bir gerçek ancak direniş adına yeni imkanların doğacağı da ayrı bir gerçek olacak.